Kategoriyan hilbijêre;

Tenê yên kurdî?:

Pêşîn yên:

Agahî: dema 2 an jî zêdetir kategorî hatin hilbijartin, bila mijar wan hemû kategoriyênku te bijartine, bihewîne an hema tenê yek ji wan kategoriyan bihewîne jî bes e?
Hemû an hema kîjan be:


10 mijar û 13 peyam
ahmet kesip - tirşik
ahmet kesip
(0) (0) (1)
di mijarê de bigere

1. gernasê ku her çiqas li herêmên din ên kurdistanê zêde neyê zanîn jî, li serhedê weke efsaneyeke çîyayê agirî tê qebûl kirin.



başka bir ağrı dağı afsanesi



Ahmet Kesip’in ailesinin namı o kadar yaygındı ki Serhat’ta babasının adıyla anılıyordu. Ona da Kure Qaso diyorlardı. Ancak Ahmet PKK ile birlikte öyle bir büyüdü ki adı bir başka Ağrı Dağı Efsanesi olarak tarihe yazıldı.





25 Mayıs 1988 gününün akşamında Hakkari Dağ Komando Tugayı komutanı Tuğgeneral Altay Tokat’ın masasına o gün yaşanan çatışmada öldürülen 18 ARGK gerillasının cesetlerinin fotoğrafları konuldu. Fotoğrafların arasında bir tanesi karşısında Tokat hayretler içinde kaldı. Fotoğraftaki gerilla gülümsüyordu. Ölürken de gülümsüyordu. İşte o gerilla ARGK’nin önde gelen komutanlarından Çimşit kodlu Ahmet Kesip’ti.



Gülerek ölmek



Tuğgeneral Altay Tokat yıllar sonra Benavok’ta yaşanan o anı şöyle anlatacaktı: “Ve hiç unutmam, Kesip vardı, Cemşit kod adlı meşhur Ahmet Kesip. Babasını filan öldürmüştü. O bölgenin komutanıydı. O dahil hepsini vurduk biz. Sıraladık, resimlerini aldık. Ahmet Kesip’in resmi gülerek çıkmış. Gülüyor. Ben bunu psikologlara sordum. Psikolog bana ne dedi biliyor musunuz? Kendini ideolojik olarak bir konuya bu kadar veren insan ölürken de gülermiş.” Düşmanlarında bile hayret uyandıran bir inancın sahibi olan Ahmet Kesip babasını falan öldürmemişti. Babası bölgenin en namlı eşkıyalarından Qasoya Mirze’ydi. Büyük dedesi ise çok daha namlıydı: Mirze Bave Kuj. Ahmet’in dedesi babasını öldürmüştü ve uzun süre dağlarda kaçak hayatı yaşamıştı. Babası Qaso ise iki hasmını öldürmüş O da teslim olmamış ve dağlara sığınmıştı.



Ahmet Kesip’in ailesinin namı o kadar yaygındı ki dağda dahi kendisi babasının adıyla anılıyordu. Ona da Kure Qaso diyorlardı. Ancak Ahmet PKK ile birlikte öyle bir büyüdüki adı bir başka Ağrı Dağı Efsanesi olarak tarihe yazıldı. Bir mücadele arkadaşı 12 Eylül sonrası ilkin efsaneyi tutuklu bulunduğu Iğdır jandarmasından duyar: “Abi doğru mudur? Adam iki buçuk lirayı on metre havaya fırlatıyor ve hiç nişan almadan ateş edip vuruyor?”; “Abi nasıl oluyor ya? Etrafına üç çember atıyoruz, adam gözümüzün önünde çemberin dışına kaçıyor, adam kaçmıyor, sanki uçuyor ya!”.



Son dönemde Kan Uykusu belgeseliyle ünlenen emekli Albay Erdal Sarızeybek de daha sonra bir kitabında Ahmet Kesip’ten şöyle bahsedecekti: “79’da terör de yoktu terörist de. Aslında bizim bölgeden başka her yerde varmış da bizim haberimiz yokmuş. Sonra anladım bunu yıllar geçince. Yine o zamanlar PKK adı bize pek aşina değildi. Benim bölgemde Kara Hacılı köyünden Ahmet Kesip vardı. Güya teröristmiş, ama ben terörist nedir bilmiyordum ki! Bana göre bir eşkıya idi hani adam öldürür de dağa kaçar ya, onun gibi bir şey. Bu eşkıya yüzünden çok da sıkıntı çekmiştim. Ağrı Dağı’nın dili olsa da anlatsa. Az mı takip ettik onu, karda, tipide, çamurda. Ele geçiremedik bir türlü”.



“Kure Qaso, Qasoye Mirze”



Ahmet Kesip henüz lise çağlarında devrimcikle tanışmıştı. O dönemde Kesip’i yakından tanıyan arkadaşlarından Hikmet Tabak, O’nu şöyle anlatıyor: “Sarışın tonlardaki kızıl ve kıvırcık saçları, beyaz teni ve o günün biraz devrimci kirlisi, hırpani elbiseleri içerisinde bizim evde babamla tanıştırmıştım. Baba bu Ahmet’tir, Ahmet Kesip diyorlar, Aralık’ın Karahacılı köyünden” Zaten misafir düşkünü babam, ilgi ile kendisine kimin oğlu olduğunu sormuştu. ‘Kure Qaso, Qasoye Mirze’ Babamın hayretten gözleri faltaşı gibi açılmış ve onu takiben yüzünün tümüne kocaman bir gülüş yayılmıştı. Qaso ye Mirze Bav Kuje. Babasını öldüren Mirze’nin oğlu Qaso. Babam ile Qaso gençliklerinde Ağrı dağının eteklerinde babalarının koyunlarını gütmüşlerdi, yani çobanlık arkadaşlığı yapmışlardı.



‘Şimdi söyle sen hangi Xezal’in oğlusun? Xezal a mezin yan Xezal a piçük?’

İki annesi olduğunu ve ikisinin de isminin aynı olduğunu orada öğrenmiştim. Doğrusu hangi Xezal’dan olduğunu da aklımda not etmedim. Babam anılarından başladı. Qaso kendi koyunlarını ona bırakıp gizlice nişanlısını görmeye gidermiş. Bir de silah sevdalısıymış. Bir tane de beşlisi varmış. Bir gün birden beklemedikleri bir anda bir geyik sürü çıkmış karşılarına. Qaso silahına davranmış ama hiçbirini vuramamış.

‘Qaso, evin yıkılmasın, ne oldu?’ dedim ‘yaho Temir, ben hiç anlamadım hepsi yanımdan geçiyordu, bunu mu vurayım, şunu mu vurayım derken hiçbirisini vuramadım, hepsi geçti gitti’ dedi.

Ahmet de zaten babası ile ilgili esprileri anlatmaktan zevk alırdı.

“Amca, artık bu yeni otomatik tüfekler çıkmış ya, babam da, modaya ve zamana uymak için gidip kendisine bir tane G-3 tüfeği almıştı. Evde tüfeğin namlusunu yere doğrulttu ve denedi, Elini tetiğe basması ile 21 mermi atan tüfeğin takırtısı bir oldu; babam tüfeği yere fırlattı. Dışarıdan bütün akrabalar başımıza üşüştü ‘Qaso ne oldu?’ diye sorunca, ‘Millet hele gelin, hele gelin, yeni bir tüfek aldım, tüfeğim kudurmuş’ dedi.



‘Ahmet boğa kadar güçlüydü’



Ahmet benden 3 yaş büyüktü, o lise son sınıfa giderken, ben ortaokul son sınıfa gidiyordum. Köylülerim ve akrabalarım, Z. ve Ekrem Kayalar ile beraber aynı öğrenci evini paylaşıyorlardı. Üçü de Iğdır Lisesi’nde aynı sınıfta okuyorlardı. Iğdır’ın Doğubeyazıt’a giden Nato Yolu’unun sol tarafında aşağıda duran bir oda bir salondan oluşmuş, briket evde kalıyorlardı. Evin iki penceresinin, camları kırık olduğu için naylon ile kaplanmıştı. Üçlünün ortak özellikleri sadece paylaştıkları ev ve devrimci düşünceler değildi. Üçü de her gün yüz metre ilerdeki Ülkü Ocakları’nın hedefi haline gelen ve Iğdır’ın beynelmilel faşistlerinin saldırılarına hedef olan lisenin tanınan devrimcilerindendiler ve kendi sınıflarının en zekileri ve en güzel giyinenleriydiler. Ekrem hem yakışıklı ve sevimli yüzü ile bir erkek güzeli iken, Z. dal gibi uzun boyu ve mavi gözleri ile kızların kendisine ıslık çaldığı bir fidan boylu, Ahmet ise yeşil gözleri, bembeyaz teni, tombul vücut yapısı ve çokça sevdiği ve özel diktirdiği iki Altınyıldız takım elbisesi ile üçlüyü tamamlıyordu. Ama hiç kuskusuz, Ahmet’in en büyük özelliği, esprileri, korkusuzluğu ve boğa gücündeki aşırı kuvveti idi.



Ahmetler önce öylesine Iğdır Devrimci Kültür Derneğine takılırken, evleri de bir ara biraz Kürt meselesinin tartışıldığı bir mekan haline gelmişti. Üçlünün evinde Marksist ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ile ilgili kitaplar eksik olmazdı. Üçü de hem fiziki olarak hem de teorik olarak güçlüydüler. Ahmet ilk olarak bir dönem yakınlık duyduğu birinin yer aldığı başka bir harekete sempati duyuyor. Ekrem bunun üzerine çıldırıyor ve her gün gidip tartışıyordu. “Ben diyorum Ahmet, sen Kürtlerin bir ulus olduğuna inanıyorsun ve kendi kaderlerini tayin hakkına inanıyorsun, ama şimdi peşine düştüğün hareket bunu inkar ediyor, sen ne yapıyorsun? diyorum; O diyor ‘ben kabul ediyorum ama benim hareketim kabul etmiyor ne yapayım”. Bu mantıksızlığı Ahmet’in espri anlayışına verip katıla katıla gülüyorduk.



‘Ahmet Kesip Apocu oluyor’



Tabii sonradan Ekrem 1978 yazında haberi getirdi bana. “Hele gel gel, bugün Ahmet’i gördüm Iğdır’da, hem beyaz bir takım elbise giymiş, keyfi yerinde, bana ‘ben artık bugüne bugün ulusalcıyım ve Iğdır’a gelip bu dava için çalışacağım” dedi.

Ekrem zevkle ve gülerek anlatıyor ben de dinliyordum. Ahmet karar vermişti; sahtekarlık kendi işi değildi ve sahtekarlarla yolunu ayırmak zorundaydı. Hayalindeki ve kafasındaki dava biçimlenmişti. Ahmet o gün Apocu olmuştu (zaten doğuştan Apocuydu, sadece Apoculuğunu ilan etmişti dersek abartı olmaz sanırım) ve o günden sonrada Apoculukta Ahmet olmuştu. Apoculuğun sembolü, sorumlusu, örgütçüsü, teorisyeni, silahşoru ve militanı olmuştu.



Iğdır olaylarından sonra arandığı dönemde, beraber Ağrı dağı eteklerinden, dağın yukarısındaki çadırlarına gitmiştik. 16 tane kız kardeşi vardı, kocaman, dev kara çadırın içinde bırak bir sinek uçuşması, bir toz zerresi dahi yoktu. Ahmet’in ailenin kahramanı olduğu belliydi. Onların okuyanı idi ve şimdi de o zamanki bölgeye gelen en büyük Apocu silahı olan bir Sten ile devlete kafa tutuyordu. Onlar sorar, o da cevaplardı. Yolda da zaten kendisine has sloganı artık bizim de dilimize düşmüştü. İşler kötü gitmişse, acıkmışsak, ‘Kahrolsun sömürgecilik, ne yapalım,’ ama bir çobana rast gelmiş isek, bir tas su içmişsek slogan belliydi ‘Yaşasın Yurtsever Halkımız.’



Ahmet’in o gün ikinci bir kahramanını keşfetmiştim; Hesike Bire Teliye. O’na göre bir defa dağa çıkıldı mı, bütün Kürtler peşinden çıkardı, artık babasına kızan, aileye küsen de gider katılırdı. “Biliyor musunuz, bizim orada Tipe diye biri varmış, babası kendisine kızınca ‘bak üzerime gelirseniz gidip Hesike Bire Teliye’ye katılırım ha!’ diye tehdit ediyormuş.

Yani artık dava siyasi olmaktan çıkar, isyan isyandır, devlet sistemine başkaldıran da katılır, baba sistemine başkaldıran da, yani biz dağa çıktık mı katılma sorunu olmaz” Ağrı Dağı’nın komutanı ve kahramanı, yedi cephede düşmanla savaşan, Kürt savaşçılarına bir cesaret ve ilham kaynağı olan ve halen ölmediğine inanılan Hesike Bire Teliye gibi olmasına gerek yoktu Ahmet’in zaten. Hesike Bire Teliye O’nun içindeydi, Apoculuk ise buna modern ve yıkılmaz bir yaklaşım getirmiş ve yeniden biçimlendirmişti. Ahmet Hesike Bire Telliye’nin ta kendisiydi, O’nun Apocu zamanlardaki versiyonuydu.



DERYA TAHİR



22.10.2015 12:48 | nazim tolhildan

dengdanên dawîn (yên din..)
tirşik translate [3]
Mirmirokî:kekremsî Mêrokî:erkeksî Mîrovokî, merivokî: însansi Tirş...
kerguh [3]
Ajalekî şêrîn e Ji bo "taybetmendiyên" wan gotine kerguh. Gu...
pelûl [1]
Ez pir jê hez dikim li jor nivîskar gotiye xwarin û şêraniya pîr û ka...
pelûl [1]
şêranîya ku bi ard-arvan û av û şekir çêdibe. kesê bixwaze kare ji dêl...
seyda perinçek [1]
Bavê wî cangorî ye di sala 1990î li gundekî qoserê şehîd ket. Dibê ku ...
belki ev jî bala te bikişînin
» ahmet mîthat efendî

Kategoriyên mijarê:: dirok
nivîskarên ku li vê mijarê nivîsîne


sitemap
reklamokên beredayî